Lisede arkadaşlarımla fırsat buldukça Küçükpark'taki bilardo salonlarına gittiğimi anımsıyorum. Dışarıdan bakanlar için bir zekâ oyunu gibi görünen satrançtaki (görece) başarılarıma karşın üç bant bilardodaki yeteneksizliğim arkadaşlarımın bana takılmalarının sebebiydi. Üstelik dalga konusu olan yalnızca ben de değildim; bilardonun hem düşünce hem de eylem gerektirmesiyle satrançtan daha zorlu bir branş olduğu konusunda her defasında ikna edilmeye çalışıyordum!
Satrançsever'in 4. sayısında
Nazmi Can Doğan'ın incelediği "
Önce Oyna, Sonra Düşün" Willy Hendriks'in ilk eseri olmasına karşın, ismiyle kulağı tırmalayan bu kitabı yeni edinebildim.
"İyi Hamlelerin Kökeni Üzerine" ve "
Mürekkep Savaşı" gibi sonraki çalışmalarında rastlanan, geleneksel anlayışa ve genel kabule olan başkaldırının izleri Hollandalı ustanın bu kitabında da rastlanıyor. İçeriğe birazdan değineceğim ancak, önce bilardoya dönelim:
"Kayınpederim ÖVKSB isimli bilardo kulübünün bir üyesiydi: Önce Vur, Kalanlara Sonra Bak. Bir kıyaslamayla, bir satranç kulübünü benzer bir şekilde adlandırabilirsiniz: Önce Oyna, Sonra Düşün..." Lisedeki 'travmalarımı' (!) mezun olduktan 22 yıl sonra anımsamak ilginç bir tesadüf olsa gerek!
Özellikle de satranca ilk adımlarımızı attığımız dönemlerde, bırakın konumun inceliklerine eğilmeye, hangimiz rakibin tehditlerine dahi bakmaksızın hızla oynayıp acı mağlubiyetler tatmadı ki? Bu olumsuz sonuçların nedeninin 'yeterince düşünmemek' olduğu söylenmemiş miydi bizlere? Peki Hendriks, kitabına neden böyle bir isim vermiş olmalıydı?
Bir konum hakkında öğrencisiyle birlikte kafa yoran antrenörün, pozisyonun ihtiyaçlarını, gerekli planı ve bunu başlatacak anahtar hamleyi öğrencisine doğrudan söylemesi faydalı bir yöntem olarak kabul edilmez. Bu metotla gerçekleşecek çalışma monoloğa dönüşeceği gibi, oyun sırasında kendiyle baş başa kalacak öğrencinin araştırma isteği de körelecektir. Peki bu olumsuz yaklaşıma neden en tecrübeli antrenörler dahi fark etmeden zaman zaman başvururlar? Konumu tanıyan ve inceliklerini bilen antrenör, pozisyonla ilk defa karşılaşan öğrencisinden de (haksız şekilde) aynı tepkileri göstermesini bekler. Oysa bildiğiniz bir konu ile ilk defa karşılaştığınız bir durum hakkında göstereceğiniz tepki birbirinden mutlaka farklı olacaktır. Bu bağlamda Hendriks, özellikle de ilk defa karşılaşan halleri ele alıyor ve
"...Önce konum değerlendirmesinde bulunup hamlelere ondan sonra bakmıyoruz. Hepsi aynı anda gerçekleşiyor!" iddiasında bulunuyor ve şöyle devam ediyor: "Konumdan, etkili bir hamleyle bağlantılı değilse, anlamlı bir özellik çıkaramazsınız. Pozisyonun özelliklerini ve onlarla eşleşen hamleleri aynı anda görürüz; etkili bir hamleyle ilintili olmayan özellikler ise alakasızdır. Örneğin Ag5 veya Fxf7 gibi hamleler (aynı anda ya da öncesinde) gözümüze çarpmıyorsa, f7- karesindeki zayıflığı da görmeyiz".
Sizce de, bilardodan çok daha basit bir oyun olan (!) satranç için oldukça felsefi bir açıklama değil mi? Yazar okuru bu kadar terlettikten sonra
"Seviyesini yükseltmek isteyen satranç kitapları okuyucusu, metinlerden pek bir şey beklememeli, bunun yerine kendisinin sunulan materyali çalışması gerekir!" diyor. Düşünce süreçlerimizi, doğru hamleyi bulma mekanizmamızı masaya yatırıp, bizi karmaşık arayışlar içine soktuktan sonra, metinlerin sihirli değnekler olmadıklarını vurgulamak kulağa çelişki gibi gelse de esasen doğru. Yazar bu nedenle her bölüme çalışma materyalleri (diyagramlar) vererek başlıyor. Bunlardan dördüncüsü ve arkasındaki açıklamayla incelememizi tamamlayalım:
"Bu konumu birçok farklı gruba sundum. Nikolic konumdaki en kuvvetli hamleyi, 15...Fe8'i oynamıştı. Birçok öğrencim ise, bir diğer cazip olanak 15...e5'i tercih etti.
15...Fe8 hamlesini nasıl bulursunuz? Muhtemelen bu planı 'biliyordunuz'. Az çok bu konuma benzer pozisyonlarda uygulanan ...Fd7-e8-h5 manevrasını daha önce görmüşsünüzdür ve fikir konuma baktığınız anda zihninizde canlanır. Ve iyi olduğunu da görürsünüz.
Bu durum (illaki) bilinç düzeyinde oluşmaz. Aklınıza bir anda gelen hamle için gerekçe bulabilmek için çok fazla alanınız da var: 'Filimin piyonlar tarafından kısıtlandığını gördüm. Rakibim açık-renkli kareleri de g2-g3 sürüşüyle zayıflatmıştı ve bu durumdan faydalanmak için filimi h5- karesine yönlendirebileceğimi düşündüm. Ayrıca manevra açmaz nedeniyle iyi olabileceği gibi, d4- ve e5- karelerinin kontrolü mücadelesinde de yararlı olabilecekti. f3- karşısındaki baskı hususunda, f8'deki kaleyle de iyi bir işbirliği içerisinde'. Böyle kuvvetli bir hamleyi örnek bir mantıklı yaklaşımla nasıl bulduğunuza kendinizi işte böyle inandırırsınız. Bir bakmışsınız ki, öğrencilerinize doğru hamleyi bulabilmek için konumun özelliklerine bakmaları gerektiğine salık verirsiniz. Kendilerinden 15...Fe8 hamlesini, tıpkı sizin bulduğunuz gibi bulacaklarını bekleyerek.
Belki de kendinizi böyle kandıramayacağınızı düşüneceksiniz. Oysa psikolojideki birçok güncel araştırma, insanların kendilerini yanıltmaları konusunda çok yetenekli olduklarını ve bilinçaltlarından kaynaklanan davranışlarına, bilinç düzeyindeki bir rasyonelleştirme getirdiklerini gösterir. Zihnin olayın sonrasında inşa edilerek, insanın kendini kandırmasına 'sonradan anlama önyargısı*' denir..." (*Ç.N.: Sonuç belli olduktan sonra, sonucun önceden kolayca tahmin edilebilir olduğunu düşünme yanılgısı).
İngiliz Satranç Federasyonu tarafından 'Yılın Kitabı' ödülüyle taltif edilen
"Önce Oyna, Sonra Düşün"'de bahsedilenler beni derinden sarstı. Oyun analizlerini çok seven birisi olarak, geçmişteki incelemelerimin acaba böyle bir yanılgı eşliğinde mi yapıldığı kuşkusunu bende uyandırdı. Yazar
'Kendini geliştirmek isteyen, alıştırmalara odaklansın' dese de, düşündüren metinleri okuyup, onları umursamamak hiç de kolay değil. Neyse ki kendimi ilerleme heveslisi bir oyuncudan ziyade, oyunun mantığını anlamaya çalışan amatör bir satrançsever olarak tanımlıyorum!
-
Move First, Think Later, Willy Hendriks (New in Chess, 2014)
-
Yararlanılan Kaynak: Satrançsever / Sayı 4 (Kitap İncelemesi - Nazmi Can Doğan)