Satrancın ve onu kitleler için büyülü kılan ustalarının, siyasi ikballere kurban edilişlerinin bir eleştirisiydi
"Pawn Sacrifice". Ne yazık ki bu temel nokta dahi, ülkemizde satrancı belli bir sınır içinde görmekle yetinip, ona daha fazla önem vermeye gerek görmeyenler tarafından göz ardı edilince, (birçok hata barındıran) 2014 yapımı film
"Şah-Mat" ismiyle seyircilerle buluşmuştu...
Geçmişten günümüze var olan
"Satrancı kimler yönetmeli? Satranççılar mı, yöneticiler mi?" tartışmasını bir kenara bırakalım. Nadiren de olsa, kuvvetli ustalar aktif politika içinde yer alıp, sadece satrançta değil, ülke yönetimlerinde de söz sahibi olabiliyorlar.
Ludek Pachman'ınki de böyle bir hikâye.
Pachman'ı oyunortasına ilişkin öğretici kitaplarıyla tanımış, Çekoslovak temsilcinin 'tarihte bugün' paylaşımları için araştırma yaparken, 50'li yıllardan itibaren kuvvetli bir Büyükusta olduğunu öğrenmiştim. Fotoğraftaki kitabı ise ülkesini terk edip, sorunlarını özgürce dile getirebildiği bir mecrada, herhangi bir sansüre uğramadan paylaşılan otobiyografisi.
Sadık bir komünist olarak aktif siyasetin içinde yer alan Pachman, Orta Doğu meseleleri hakkındaki politikalarda partisiyle ayrışır. Sovyetler Birliği'nin başını çektiği Varşova Paktı'na bağlı ülkelerin, Çekoslovakya'daki
'Prag Baharı' ismiyle adlandırılan reformist ivmeyi bastırmak için
tanklarla Prag'ı işgali ise Pachman'ın yaşamı boyunca savunduğu fikirlerini sorgulamasına sebep olur. Artık kendini bir anti-komünist olarak tanımlamaktadır. Aktif siyasetten bir süre önce çekilmiş olsa da, saygı gördüğü her ortamda bu durumun yanlışlığını, karşılaştığı haksızlıkları dile getirmekten geri durmaz. Merdiven altındaki toplantılar, illegal şekilde kopyalanıp dağıtılan bildirgeler Pachman'ın yaşamının bir parçasıdır artık. Bu faaliyetleri sonucunda, Atina'da kazandığı bir turnuvanın dönüşünde tutuklanıp, aylarca hapishanede kalır. Gördüğü işkenceler ve yaşadığı sıkıntılar sonucunda, huzuru dine dönmekte bulur.
Pachman arkasında, birçoğu saygın kitaplar olarak kabul edilen sekseni aşkın eser bırakır.
Ancak hayat kendisi için, yıllarını adadığı satrançta ibaret değildir. Keres'in eserleri hakkında yaptığı şakaya kitabında yer vererek bunu gösterir: "Uluslararası bir turnuvada, gazetecilerden biri satranca nasıl başladığımı sordu. Bana teyzemin öğrettiğini söyledim, fakat onunkisi biraz farklı bir oyundu - başlangıç konumunda filler atların, atlar da fillerin yerindeydi. Estonyalı Büyükusta Keres diyaloğumuzu duyar duymaz tipik şakalarından birini yaptı: "Kitaplarını okuyan satrançseverlerin, bu durumu mutlaka göz önünde bulundurması gerekir!"
Günümüz Büyükustalarına en ufak bir eleştiri getirdiğimde, satrançlarını haddim olmadan, beğenmediğim düşünülüyor. Oysa konu bu değil. Geçmişin başarılı ustaları için hayat satrançtan ibaret değildi. Teknolojinin ilerlemesiyle kusursuz satranca bu kadar yaklaşılmışken, aynı çok yönlülüğü modern ustalardan beklemek bir haksızlık; doğru. Fakat satrancın bu karakterlerle güzelleştiği bir gerçek ve bu zenginlikleri özlememiz, en az sözü geçen haksızlığımız ölçüsünde haklı!
- Checkmate in Prague, Ludek Pachman (Faber & Faber, 1975)