1972'de destansı Fischer-Spassky Dünya Şampiyonluğu Ünvan Maçı için müzakereler sürerken, Amerikalı'nın popüler olduğu Yugoslavya'da, maçın orada gerçekleşeceğine dair büyük bir umut vardı. Bunun olmayacağı anlaşıldıktan sonra meydan okuyana karşı bir tepki oluştu. Fischer'i eleştirmenin popüler bir yolu, eski zamanların gözdesi olan birine geri dönüp, "Ah evet, Fischer kadar kendi tarzında yıkıcı, Yugoslavlar arasında da aynı derecede popüler olan, ancak hiçbir ayrıcalık talep etmeyen, son derece sosyal ve oyunlarını herkese göstermeye hazır bir oyuncu vardı." demekti.
Bu elbette 1959'da Bled, Zagreb ve Belgrad'da düzenlenen Adaylar Turnuvası'nı kazanarak dünya şampiyonluğu tacı için Botvinnik'e meydan okuma hakkını kazanan Mikhail Tal'dı.
Satranç dünyasında zaman nasıl da uçup gidiyor! Kamuoyunun, deneyimli Botvinnik karşısında yeni genç yıldızın şansını tartışmasının üzerinden sadece birkaç yıl geçmiş gibi. Birçok kişiye göre, Tal'ın 1960'taki inandırıcı galibiyetinden ardından, bir yıl sonra rövanş maçını daha da farklı bir skorla kaybetmesi hâlâ bir gizem gibi görünüyor.
Bu nokta ve Tal'ın kişiliği hakkında genel olarak, 1964'te Sovyet Büyükusta Kotov tarafından yazılan "Satrancın Paganinisi" adlı bir makale bizlere ışık tutar. Yazı, ilk olarak 1965'te yayımlanan ve "Şakayla ve Ciddiyetle" adlı etkileyici bir hatıratta yer aldı. İşte makalenin biraz kısaltılmış çevirisi:
Satrancın Paganinisi
Alexander Kotov
"Tüm dünyada seviliyor, oyunları güzellik ve fantezi arayışında olan satrançseverler tarafından dikkatle inceleniyor. Turnuva salonuna girin; bir masanın etrafında mücadelenin büyüsüne kapılmış bir kalabalık görür, "Ne olağanüstü bir feda, ne kadar da güzel bir oyun." şeklinde hayranlık dolu bir fısıltı duyarsanız, muhtemelen Mikhail Tal'ı iş başında izliyorsunuzdur.
Seyircileri bu kadar etkileyebilen veya oyunun gizli sırlarını anlamaları için kendilerine ilham verebilen başka bir Büyükusta yoktur. Tal'ın satranca olan sınırsız sevgisi, oyuna yüksek bir saygı besleyenler arasında, kendisine karşı da benzer bir duygu uyandırır. Fakat destekçilerinin, sağlığı ve refahı hakkında bu kadar dikkatsiz olması karşısında büyük bir üzüntü duydukları da aşikârdır. Tal'ın nöbetleri, hastane ziyaretleri ve ameliyatları, oyunun gerçek tutkunlarını büyük bir üzüntü ve gelecek korkusuyla doldurur. Hastalığa yatkınlığının nedeni nedir? Golyat olmaktan çok uzak olduğu bir sır değil, ancak doktorların kendisine nasıl bakacağına dair tavsiyelerine pek dikkat etmediği de açık.
1956 IUS Dünya Turnuvası'nda Sovyet öğrenci takımının başındayken, amcası beni arayıp kendisine dikkatlice bakmamı istedi, "Misha'nın sağlığı çok kötü. Yemek yediğinde kendini iyi hissetmediğinden, her gece ve sabah ona iğne yapıyoruz." Sonuç olarak, İsveç'te ve ardından Norveç'te birlikte geçirdiğimiz altı hafta boyunca kendisini yakından izledim. Aslında amcasının korkularını doğrulayacak hiçbir şey bulamadım ve Misha, kartopu atmak da dâhil olmak üzere, her türlü oyuna ve spora katılmaktan her zaman mutluluk duyardı!
Norveç'ten dönüşümüzde Tal'ın diğer amcası bizi havaalanında karşıladı. İlk sorusu "Seyahatte sağlığı nasıldı?" oldu. Buna pek sinirlendim. Kendisine gördüğüm kadarıyla çocuğun oldukça formda olduğunu, seyahatte hiçbir şeyin ters gitmediğini ve onun için bu kadar fazla endişelenmeyi bırakmaları gerektiğini söyledim. Sürekli başvurdukları enjeksiyonların faydadan çok zarar getirdiğini düşündüğümü de özellikle belirttim. Seyahat sırasında Misha'nın günlük işlere tam olarak uyum sağlayamadığını fark ettim. İnanın insan, evde günlük hayatla nasıl başa çıkacağını öğretmemiş, sevgi dolu velilerle çevrili olduğu hissine kapılıyordu. Hâlbuki yirmi yaşındaydı ve üniversite eğitimini bitirmişti!
Moskova'ya geri dönmeden önce havaalanında pasaportunu almamı istedi; öyle ya, aksi takdirde onu kaybedecekti. Sonra parasını da ben taşıdım. Norveç'e gitmeden hemen önce otel odasındaki o ilginç sahneyi ise asla unutamam. Eşyalarını düzgünce paketlemeyi henüz bitirmemişti ama gördüğü tek bavula bir sürü vazo, kristal ve porselen heykelcik koymuş ve bunların neredeyse hepsi paramparça olmuştu...
Tal, eğitimine birinci sınıfta değil, doğrudan üçüncü sınıfta başladı. Bu sayede on beş yaşına geldiğinde ortaöğrenimini tamamlamıştı. İnsanlar normalde bu kadar erken yaşta üniversiteye kabul edilmezler ama onun durumu için bir istisna yapıldı ve yirmi yaşına geldiğinde diplomasını aldı. Riga Üniversitesi Filoloji Fakültesi diploması için hazırladığı tezin konusu, Ilf ve Petrov'un "'On İki Sandalye' Adlı Romandaki Hiciv"di.
Satranç dünyasındaki başarılarıyla hızla ün kazanması, eğitimini bu kadar kolay tamamlamasının ardından belki de biraz beklenebilirdi. Tacı Botvinnik'ten devraldığında memleketinde olağanüstü sahneler yaşandı. Moskova'dan trenle döndüğünde kendisini istasyonda büyük bir kalabalık bekliyordu ve hayranları tarafından trenden âdeta omuzlarda götürüldü.
Maçı yorumlayanlar da satrançseverler kadar etkilenmiş ve Yeni Satranç Kralı'nın uzun bir saltanat süreceğini tahmin ediyorlardı. Bu görüşe katılmayan, güneş en tepedeyken ona bakmaya cesaret eden ve yüzeyinde lekeler olduğunu görebilen tek bir adam vardı. Evet, geniş perspektifle bakan eleştirmen, yeni şampiyonda bazı kusurlar tespit etti. Stratejik yönünün çok sağlam olmadığını, beklenmedik ve riskli fedalarının her zaman konumun mantıksal taleplerinden kaynaklanmadığını fark etmişti. Artık bildiklerini kanıtlama şansını bekleyen bu eleştirmen Mikhail Botvinnik'ten başkası değildi.
Tal bir an için üstünlüğünden şüphe etse ve yaklaşan tehlikenin ayık bir analizini yapsaydı, işler farklı olabilirdi. Bu konuda küçük de olsa kendisine katkıda bulunmaya çalıştım. Tal ve ben Ocak 1961'de Stockholm Turnuvası'nda oynadığımızda, kendisine Botvinnik'in ilk maçta normalden çok daha zayıf oynadığını ve geçmiş deneyimlere dayalı hazırlığın olağanüstü bir temsilcisi olduğunu anlatmaya çalıştım. Misha beni dinledi, onaylarcasına başını salladı, ancak aslında ben bunun sadece nezaketten kaynaklandığını görebiliyordum.
Tal için talihsizlik çoktan yaklaşıyordu. Rövanş maçının başlamasından iki ay kadar önce Riga'dan şampiyonun hasta olduğu haberi geldi. Sovyet Satranç Federasyonu başlangıcı ertelemeye hazırdı ve Botvinnik de dikkatlice planladığı hazırlıklarına vereceği zarara rağmen buna razıydı. Ancak Tal düşünceleri duyduğunda ona pek ilgi göstermedi. Anlaşılan böylesine ilginç bir karşılaşma için birkaç ay daha bekleme ihtimaline dayanamıyordu. Botvinnik ile yirmi dört oyunluk bir maçta oynama şansının, onun için ünvanını korumak kadar önemli olduğuna inanıyorum. Bu yüzden sağlık durumuyla pek de ilgilenmeden savaşa girdi.
Botvinnik bu sefer Tal'ın 'gerilla baskınlarını' gerektiği gibi değerlendirdi ve sağlam açılışlardaki yersiz fedalarını savuşturmayı başardı. Maç, Tal'ın büyük ve nadir yeteneğinde yalnızca zaman ve sıkı çabayla giderilebilecek kusurlar olduğunu açıkça gösterdi. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu eksiklikleri giderebilmek için bir Botvinnik'in nadir nesnelliğine ve öğrenme kapasitesine de ihtiyaç vardı. Yeni/eski şampiyon maçtan sonra kendini şöyle ifade etti: "Tal kendini düzgün bir şekilde programlamayı öğrenebilirse, kendisiyle oynamak imkânsız hale gelir."
Maçtan sonra Tal'ın annesi Botvinnik'e dikkat çekici bir telgraf gönderdi ve şöyle yazdı: "Kendine sadık kaldın. Hayranlık doluyum, ama şaşırmıyorum. Küçük Misham'ın, Büyük Misha'nın ayak izlerini takip etmesi beni mutlu edecek..."
Şampiyonluk tacı Riga'da sadece bir yıl kalabildi, ancak Tal teselliyi yirmi beş yaşında dünya şampiyonu olma rekorunu elinde tutuyor olmakta buldu.
Tal'ın destekçileri, tıpkı Alekhine'in 1935'te, ya da Capablanca'nın 1927'de olduğu gibi üzgündü, ancak ünvanın kaybı Tal için o kadar da büyük bir darbe değildi. Kendisinin de belirttiği üzere, ünvanın yitirilmesi onu en büyük mutluluğundan, sanatıyla devam etmekten, yani satranç oynamaktan mahrum etmemişti. Dahası, Tal kendini hâlâ genç olması ve hâlâ zamanı olduğu düşüncesiyle de teselli edebilirdi...
Ünvanın kaybından sadece birkaç ay sonra, güçlü bir Büyükustalar topluluğu önünde birinci oldu. Bu sonucun ardından, Tal'ın 1962 Adaylar Turnuvası ile rehabilitasyonunu tamamlayacağına dair umutlar hızla arttı. Ne yazık ki, tüm bunlar aniden tekrarlayan bir hastalık ve hastaneye yatışla tehlikeye girecekti. Alekhine vaktiyle, bir satranç ustasının oyun sırasında vücudunun onu engellemesine izin vermemesi gerektiğini söylemişti. Tal'ın vücudu aslında onun en büyük düşmanıydı ve Curacao başlamadan kısa süre önce bir ameliyat geçirmesiyle, Botvinnik ile 1963'te bir maç yapma umutları da paramparça oluyordu. Yine de Curacao'ya gitti ve turnuvaya katıldı. Oradaki oyunu ne yazık ki acınası bir izlenim bıraktı. Bir dizi gaf, birkaç acı yenilgi ve sonra tüm bunların üstüne turnuva henüz bitmemişken yeniden hastaneye yatış...
Ancak, ciddi şekilde hasta olsa bile Tal, Tal olarak kalmaya devam eder: Anestezist, ameliyattan hemen önce yüzüne oksijen maskesini takarken doktorlara satranç hakkında açıklama yapmaya devam eden başka kim olurdu ki!
Evet, Tal, Tal olarak kalmaya devam ediyor. Başka kim gece gündüz oynamaya, en üst düzey turnuvalarda bile yıldırım partilerine katılmaya hazır olabilir? 1964 Amsterdam Bölgelerarası Turnuvası'ndaki Sovyet katılımcılar maratonun sonunda rahat bir nefes alıp Moskova'ya dönmek üzere TU 104'e bindiklerinde karakteristik bir olay yaşandı. Genç bir adam kolunun altında taşınabilir bir satranç tahtasıyla uçağa bindi. Yolcuları dikkate inceledi, belli ki oradaki en genci arıyordu. Sonunda Tal'ın yanına geldi ve "Satranç oynar mısın?" diye sordu. Büyükusta biraz telaşlandı ve "Evet, biraz." diye cevap verdi. Kısa süre sonra bir oyuna girdiler. Tal ilk partiyi kazandı. "İyi oynuyorsun"'du yabancının yorumu. İkinci oyundan sonra yabancı sordu, "Peki mesleğin ne?" "Gazeteci," diye cevap geldi, "ve... bir Büyükusta." "Ah, o zaman sen Tal'sın! Herhalde yüzünü daha önce gazetelerde gördüğümden siman tanıdık geldi. Ben de kendimi tanıtayım: Ben piyanist Mogilevsky. Brüksel'deki müzik yarışmasından dönüyorum." Enterzonalin şampiyonu, piyano yarışmasının galibiyle tanışıyordu!
Bir yaz günü Tal, Moskova'daki CHSA'nın (Sovyet Ordusu Merkez Binası) satranç salonunda elinde bir çantayla belirdi. Meslektaşları kendisine nereden geldiğini sorduklarında, henüz havaalanından geldiğini ve Moskova Yıldırım Şampiyonası'na katılmak için acelesi olduğunu söyledi. Moskovalı olmadığını belirttiklerinde ise, hemen "Ah, evet, ama sıralamaya girmeyecek olsam da oynayacağım" yanıtını verdi.
Gerçekten de gittiği her yerde hoş karşılanan bir misafirdi Mikhail Tal!
Sağlığının son zamanlarda düzelmesiyle, tahtada ortaya koyacağı fedalarla önümüzdeki yıllarda satranç dünyasını memnun edeceğinden hayranları emin. Turnuva salonuna girin. Eğer bir masanın etrafında bir kalabalık görür, "Ne olağanüstü bir feda, ne kadar da güzel bir oyun" şeklinde hayranlık dolu bir fısıltı duyarsanız, bilin ki Mikhail Tal'ı iş başında izliyorsunuzdur..."
- Tal's 100 Best Games 1961-1973, Bernard Cafferty (Batsford, 1975)